AZERBAYCAN VE ERMENİSTAN DIŞİŞLERİ BAKANLARININ ABD’DE GÖRÜŞMELERİNİN KÜRESEL GÜÇ DENGESİ PERSPEKTİFİNDE YORUMLANMASI

AZERBAYCAN VE ERMENİSTAN DIŞİŞLERİ BAKANLARININ ABD’DE GÖRÜŞMELERİNİN KÜRESEL GÜÇ DENGESİ PERSPEKTİFİNDE YORUMLANMASI

Prof. Dr. Mehmet YÜCE

Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Türk Dünyası İktisat Fakültesi  Bakü/AZERBAYCAN

04/07/2023

 

27- 29 Haziran 2023 tarihlerinde Washington’un ev sahipliğinde Virginia’daki Dışişleri Bakanlığı Dış Hizmetler Enstitüsü’nde Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan arasında basına kapalı olarak ikinci tur görüşmeleri yapıldı. Bilindiği üzere birinci tur görüşme Blinken’in ev sahipliğinde 1- 4 Mart tarihlerinde yine ABD’de de gerçekleştirilmişti. Görüşme sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Karabağ bölgesi üzerindeki çatışmayı sona erdirecek nihai bir anlaşmaya varmak için sıkı çalışmanın sürdüğünü ifade ederek, “bazı ek maddeler üzerinde anlaşmaya varılmasının yanı sıra çözüm bekleyen diğer konulardaki tutumların daha iyi anlaşıldığını ve nihai bir anlaşmaya varmak için yapılması gereken çok iş olduğunun kabul edildiğini” söyledi. Görüşmelerin “samimiyet, açıklık ve doğrudan iletişim” ile yürütüldüğünü belirten Blinken, iki ülke lideri ile Avrupa Birliği arasında önümüzdeki haftalarda yapılması beklenen toplantıda daha fazla ilerleme kaydedilmesini umduğunu belirtti.

Bu kapalı söylem dikkate alındığında bakış açısına göre hem ümitlenme hem de ümitsizliğe kapılma için yeterli neden bulunmaktadır. Zira Blinken’in konuşmasında geçen “bazı ek maddeler üzerinden anlaşmaya varılması” ifadeleri ümitlendirirken, “nihai bir anlaşmaya varmak için yapılması gereken çok iş olduğu” şeklindeki ifadesinde de temel anlaşmazlık konularında yeterince ilerleme sağlanamadığı şeklinde yorumlamak mümkündür. Karabağ Savaşı sonrası süreçte, Rusya, AB ve ABD ev sahipliğinde yapılan görüşmeler dikkate alındığında barış sürecinin halen çok yakın olmadığını söylemek mümkündür. Zira bu görüşmelerin her biri sonrasında yapılan ümit verici beyanatlara bakıldığında barış sürecinin çok yakın olduğu kanaati oluşurken, bu görüşme sonrasında Ermenistan’ın hiçbir somut adım atmaması hatta provokasyona devam etmesi, güvenilir olmayan bir ülke ile sağlıklı yol almanın mümkün olamayacağı gerçeğini bir kez daha göstermektedir.

Bilindiği üzere ABD ev sahipliğinde iki ülke dışişleri bakanları arasında son görüşme öncesinde benzer görüşmeler Avrupa Birliği ve Rusya’da geçen aylarda gerçekleşmişti. Hatta Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin hafta başında, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki temel anlaşmazlıklardan birinin çözümünde “tamamen teknik” konuların kaldığını ve iki tarafın birbirlerinin toprak bütünlüğünü tanımayı kabul ettiğini söylemişti. Zira Karabağ savaşını sona erdiren Rusya arabuluculuğunda gerçekleşen üçlü anlaşmada üzerine düşen yükümlülüğün önemli bir kısmını hala yerine getirmeyen Ermenistan’ın bu konuda kısa sürede somut adım atması beklenen bir durum değildir.  O nedenle yakın zamanda kapsamlı bir barış anlaşmasının gerçekleşeceğini beklemek çok fazla iyimser bir yaklaşım olacaktır.

İki ülke arasında barışın sağlanamamasının temelinde birçok içsel ve dışsal faktör bulunmaktadır. Öncelikle yürütülen barış müzakerelerinde her iki ülkenin gerçeği dikkate alınarak adilane bir barış sağlamak yerine, görüşmelerde ev sahipliği yapan ülkelerin bölgede nüfuz sahibi olma ya da daha fazla menfaat elde etme kaygısı ön plana çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle barış görüşmelerinin perde arkasında bölgede hâkimiyet mücadelesi bulunmaktadır. Bu nedenle görüşmelerde Karabağ gerçekleri yerine Ermenistan tarafından ortaya atılan gerçek dışı iddialar ön plana çıkmakta ve asıl meseleler üzerine yoğunlaşılamamaktadır.

Mesela Rusya öncülüğünde imzalanan 10 Kasım mutabakatının ardından AB ve ABD, sürecin dışında kalmış olmanın da etkisiyle bölgede yeniden etkin aktör olma konumuna gelmenin mücadelesine girdiler. AB ülkeleri, bölgede tansiyonun düşmesi için yardım ulaştırma, müzakereleri destekleme ve 2 ülke sınır hattına gözlemci gönderme gibi bazı kararlar alarak bölgeyi Rusya’ya terk etmeyeceklerinin mesajını verdiler. ABD ise bir taraftan 44 günlük Karabağ Savaşı’nın ardından Güney Kafkasya’ya yönelik izlediği politikaları NATO üzerinden sürdürmeye çalışırken, diğer taraftan Ukrayna- Rusya savaşından yararlanarak Rusya’yı çevreleme politikalarına devam etmektedir. Ayrıca ABD’nin ev sahipliğinde gerçekleşen iki görüşme diplomaside Rusya’nın Ermenistan ve Azerbaycan’a yönelik izlediği müzakere süreci ve 10 Kasım mutabakatına yönelik misilleme olarak yorumlamaktadır. ABD bu görüşmeler yoluyla bölgeye Rusya’nın getiremediği kalıcı barışı kendisinin getirebileceği izlenimini yaratmaya çalışmaktadır. Tabi ki buna karşın Rusya ise bölgede olası bir müzakerenin ancak kendisinin onayıyla hayata geçirilebileceğini farklı şekillerde defalarca dile getirmeye devam etmektedir. Rusya arka bahçesi olarak gördüğü bir coğrafyada jeopolitik gücünün sınırlandırılmasına izin vermek istemeyeceği için ABD’nin bölgede gücünü artıracağı bir adım olarak gördüğü bu girişimin başarılı olmasını istemeyeceği malumdur.

Sonuç olarak Azerbaycan ve Ermenistan arasında kalıcı barışın sağlanmasına yönelik çabaları sadece iki ülke gerçeklerinden hareketle yorumlamak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Burada konuyu güçler dengesi açısından ele almak gerekir. Bu açıdan bakıldığında her bir güç blokunun Bölgeye yönelik ayrı bir beklentisi bulunduğunu göz ardı etmemek lazım. ABD’nin bu denkleme dâhil olmasının en önemli beklentisi Ukrayna- Rusya savaşı nedeniyle bölgede etkisi azalan Rusya’yı dengelemek, dünyada özelikle Avrupa’da artan enerji ihtiyacına karşılayacak enerji kaynakları, ulaşım ve ticaret güzergâhları üzerinde yer alan stratejik bir konuma sahip Güney Kafkasya’yı kontrol altına almaktır. Ukrayna-Rusya savaşı sonrası artan enerji ihtiyacına alternatif arayışlar içinde olan AB ülkeleri bir taraftan yeniden enerji arz güvenliğini sağlamak diğer taraftan Çin öncülüğünden gerçekleşmekte olan yeni ipek yolu ile stratejik önemi artan Orta Koridoru üzerinde etkin olmaktır. Çin, Bir Kuşak Bir Yol projesi hayata geçirerek güvenli ve düşük maliyetli yeni bir lojistik bölgeyi oluşturarak bölgeyi ekonomik yönden denetimi altına almak politikası izlemektedir. Zira Zengezur Koridoru’nun açılması tarihi İpek Yolu açısından güzergâh üzerinde yer alan ülkeler için ciddi ticari potansiyel barındırdığı için bu girişim Çin’in bölge ülkeleri ile daha güçlü ticari ilişki kurmasına neden olacaktır. Buna karşın bölgeyi arka bahçesi olarak gören Rusya, bu bölgede diğer güçler tarafından jeopolitik gücünün sınırlandırılmasına izin vermek niyetinde değildir. Tüm bu nedenlerden dolayı Azerbaycan ile Ermenistan arasında sürdürülen barış görüşmeleri iki ülkenin sınır güvenliği yanında Bölgede küresel güçler yönünden de güç dengesinin oluşumunu da sağlayacaktır. Burada Türkiye ve Türk Dünyasının rolü de önem arz etmektedir. Azerbaycan ile Türkiye’nin birlikte sahada ve uluslararası arenada yürütecekleri güçlü bir diplomasi beraberinde büyük başarı getireceğini gözden uzak tutmamak gerekir.

Skip to content